İtiraf etmeliyim ki etrafımda çok fazla bebeği olan arkadaşım yok...
Bu yazıya böyle başlıyordum. Sonra bir düşündüm, bebeği olmayan arkadaşım kalmadı nerdeyse. Fakat demek istediğim, yakından hayatını paylaştığım, bebeğini nasıl yetiştirdiğini gözlemleme şansım olan çok arkadaşım yok.
Kendi bebeğim olana kadar açıkcası çocuk yetiştirmenin incelikleri pek de ilgimi çekmiyordu ama arkadaşlarımın yaptıkları bazı şeyler aklıma yer ediyordu. Mesela bebeği her akşam aynı saatte yıkayıp her akşam aynı şeyleri yaparak bir rutin oluşturmayı Kerem doğmadan çok önce bir arkadaşımda görmüştüm. Yine aynı arkadaşımdan çocuğa TV izlettirmemeyi, ipad, iphone vermemeyi, onun yerine kitap okumayı, oyun oynamayı tercih etmeyi ve işten eve geldikten çocuk yatana kadar olan süreyi tamamen çocuğuna ayırıp, "kaliteli zaman" geçirmeyi öğrenmiştim. Birkaç sene sonra o arkadaşımın kızının ne kadar akıllı, uslu ve kendi başına yetebilen bir kız olduğunu gördüğümde de, "Ben de böyle bir çocuk istiyorum" dediğimi hatırlıyorum.
Bunlar bana oldukça yer etmiş olacak ki, o arkadaşım ne yaptıysa ben de yapmak istedim. Örnek aldım, bir anlamda rol modelim oldu. Fakat uygulaması, izlemesi kadar kolay değilmiş. Çünkü uygulamada hem anne hem de baba görev almalı ki, çocuğa doğru mesajı verebil, yoksa işin zor. İşin bu kısmında da bazı zorluklar yaşadığımız için bazen çocuğu planladığım gibi yetiştiremediğimizi hissediyorum ve şımarık, kurallara uymayan bir çocuk olacak diye ödüm patlıyor.
Kendime 1-2 ayda bir ayırdığım iş sonrası geceler haricinde her akşamım Kerem'e ait. Kerem erken yatan bir çocuk. O günkü uyku düzenine göre ya 19:30’da ya da en geç 20:00’de her akşam banyo yapıyor ve banyodan sonra bir daha salona girmeden direkt odasına, kremlenip pijama giymeye giriyor, biraz şarkı kitap okuma derken sütünü içip, üstüne emip, 20:30 gibi yatmış oluyor.
Akşam 18:00’de eve geldiğimizi ve sofradan da 19:00’a doğru kalktığımızı düşünecek olursak çocukla efektif oyunla geçirebildiğimiz ya yarım saat veya en fazla 1 saatimiz var. Saat 18'den 20'ye kadar olan bu zaman dilimi bizim KEREM saatimiz. En fazla 2 saat süren bu zaman zarfında telefonları bir kenara atmalı, beraber aile sofrasında akşam yemeği yemeli ve akabinde sadece onunla oyun oynamalıyız. Evde TV açmıyoruz zaten. Kerem uyuduktan sonra açılırsa açılıyor. Aynı şekilde bilgisayar, ipad de açılmamalı ama maalesef eşlerden biri bu kurala pek uymuyor.
Ipad’de veya bilgisayarda oyun oynandığını gören çocuk, ekranda değişen grafikler ilgisini çektiği için devamlı o alete ulaşmaya çalışıyor. Ulaşamadıkça sinir oluyor, ne başka oyun oynamak istiyor, ne kucağa gelmek...derdi zoru o ekran oluveriyor.
Yemek zamanı için de benzer bir kural var. Çocuk yemek saatini bilmeli ve yemeğin masada oturularak yenmesi gereken birşey olduğunu öğrenmeli. Yemek saatinde bütün aile masada olur, yemeğimiz
30 bilemedin 40dk sürer, herkes beraber yemek yer, ve günün sohbeti edilir.
Yemek saatinde masada telefon, ipad olmaz, çalan telefonlar acil değilse
açılmaz.
Ne kadar ideal değil mi? Ama malesef eşlerden biri kuralı bozunca herşey bozuluyor.
Yemek saatinde arayan o densizlere mi kızayım, yoksa 20dk sonra geri arayabileceği bir telefonu cevaplayana mı kızayım bilemiyorum. Bir de sofradan kalkma bahaneleri var ki... her biri ayrı yaratıcılık ister. Ne demiştik, masaya hep beraber oturulur, hep beraber kalkılır.
Gel gör ki gerçekler öyle değil. Çoğu zaman bir bakmışım Kerem ve Ben yalnızız.
Belki de çok büyütüyorum bu konuyu kafamda. Kimse kimseyi değiştiremezse, ben de etki alanım dışındaki konulara çok takılmamalı, belki sadece kendi yaptıklarıma bakmalıyım. Ama istediğim gibi yetiştiremediğim için ileride "bu çocuk cazgır oldu, sofrada bizimle yemiyor, yemek yerken ipadle oynuyor, veya yemeği biter bitmez bizi beklemeden kalkıp gidiyor" diye söyleneceğiz diye ödüm patlıyor. Ergenliğinde – ki inşallah görecez o günleri – bu günlerde ektiklerimizi biçeceğiz ama kimse farkında değil. Çocuk bizi örnek alıyor… Aldığı örnek böyleyse, çocuk napsın, olması gerekeni bu zannediyor.
Ne kadar ideal değil mi? Ama malesef eşlerden biri kuralı bozunca herşey bozuluyor.
Yemek saatinde arayan o densizlere mi kızayım, yoksa 20dk sonra geri arayabileceği bir telefonu cevaplayana mı kızayım bilemiyorum. Bir de sofradan kalkma bahaneleri var ki... her biri ayrı yaratıcılık ister. Ne demiştik, masaya hep beraber oturulur, hep beraber kalkılır.
Gel gör ki gerçekler öyle değil. Çoğu zaman bir bakmışım Kerem ve Ben yalnızız.
Ben de mükemmel
değilim… Ben istemiyor muyum, yatıp dizi izlemek? Bazen sinir basıyor, eşim istediğini yapıyor ben ne diye kasıyorum diyorum, açıp ben de dizi izliyorum. Yani en az
3-5 kez yapmışımdır ama yaptım sonuçta. Veya ben de oyun saatinde arada
telefonla konuşuyorum. Kendi içimde tutarsızlık yaşıyorum… boşuna kürek
çekiyormuş gibi hissettiğim akşamlarda salıyorum ipleri bazen. Ne anlamı var ki diyorum... zaten beceremiyoruz... bari ben de canım ne istiyosa onu yapayım. Ne doğru ne
yanlış ben de bilmiyorum…
Belki de çok büyütüyorum bu konuyu kafamda. Kimse kimseyi değiştiremezse, ben de etki alanım dışındaki konulara çok takılmamalı, belki sadece kendi yaptıklarıma bakmalıyım. Ama istediğim gibi yetiştiremediğim için ileride "bu çocuk cazgır oldu, sofrada bizimle yemiyor, yemek yerken ipadle oynuyor, veya yemeği biter bitmez bizi beklemeden kalkıp gidiyor" diye söyleneceğiz diye ödüm patlıyor. Ergenliğinde – ki inşallah görecez o günleri – bu günlerde ektiklerimizi biçeceğiz ama kimse farkında değil. Çocuk bizi örnek alıyor… Aldığı örnek böyleyse, çocuk napsın, olması gerekeni bu zannediyor.
Benim adimin yerine 'eş' yazinca mesaj hafif eksik kalmis sanki 😂😂😂
YanıtlaSil