dropdown

30 Kasım 2016

Uyku Eğitiminde 3. Haftamız | UYKU EĞİTİMİ Yazı Dizisi - 7



3. Hafta başı itibariyle Kerem maalesef hasta oldu. Haliyle uykuları biraz sorunlu oldu… ama gene de korktuğum kadar kötü değildi. 
Uyku Eğitimi yazı dizime buradaki linkten ulaşabilirsiniz.

29 Kasım 2016

1 Yaş Doğumgünü Hazırlıkları || Bebek konsept doğumgünü

Bu aralar Kerem'in doğumgünü hazırlıklarıyla yatıp, yeni fikirlerle kalkıyorum. Daha yazın, Kerem yeni 6 aylık olduğunda "Kerem'in doğumgününde ne yapacağımızı düşünmeye başlamak lazım" demiş olsam da, malesef bu dediğim lafta kaldı ve o zaman işin üzerine eğilemedim. İşte bu yazı, yine bir "ben ettim sen etme" yazısı 😇

23 Kasım 2016

11 AYLIK ÖZETİ VE DOKTOR KONTROLÜ


Kerem'in bugün 11 aylık doktor kontrolüne gittik. Son 1 ayda sadece 100gr almış. Bu biraz az, ortalamada 300gr alması gerekirdi ama doktor hastalandığı için olabileceğini düşünüyor, çünkü yemek yiyor. 

Boyu 1,5cm uzamış, kafa çapı aynı.

19 Kasım 2016

Uyku Eğitiminde 2. Haftamız Nasıldı? | UYKU EĞİTİMİ Yazı Dizisi - 6



Merak edenler için, ikinci haftamızın özetiyle devam ediyorum. Aşağıdaki tabloda uyku saatlerini detaylarıyla inceleyebilirsiniz. Uyku Eğitimi yazı dizime buradaki linkten ulaşabilirsiniz.


Bu hafta Kerem’in babaannesi bizimleydi. Bebeğin ağlamasını dinlemek çok kolay bir şey olmadığından, açıkçası Merih Anne için acaba zor bir hafta mı olur diye düşünmeden edememiştim ama çok şükür bu hafta akşam uykuları mucizevi bir şekilde oldukça kolaylaştı.  Kerem genelde 10 dakika gibi kısa bir sürede ve ağlamadan uykuya dalmayı başardı. 

17 Kasım 2016

Sanki bu dünyada tek ben doğurmuşum gibi

Bu size de oluyor mu bilmiyorum ama hamile yada yeni doğurmuş, veya bebeği Kerem'den daha küçük olan bir arkadaşımla veya arkadaşı da geçtim, herhangi bir kadınla karşılaşsam, "tecrübelerimi" paylaşmaktan kendimi alamıyorum! Sanki bu dünyada tek ben doğurmuşum gibi, sanki tek ben çocuk büyütüyormuşum gibi...

Üstelik çocuğu tek başıma bile büyütmüyorum (tabi ki Efe de var)! İlk günden beri etrafım bana yardım edenlerle dolu... Ablam, annem, kayınvalidem hep yanımdaydı. Sonra Birsen Abla, şimdi Şemşat... Hatta arada bana yardıma gelen arkadaşlarım bile oldu, Efe'nin çalıştığı akşamlarda kah Yasemin, kah Rana'yla yıkadık Kerem'i.

Eminim çoğumuz benim gibiyiz... Hatta inşallah benim gibiyizdir diyeyim, zira bebek bakmak zor zanaat. Bu yüzden umarım hiçbir kadın bebeğine "tek başına" bakmak zorunda kalmıyordur, anne eş dost akraba her fırsatta yardımına koşuyordur.

Burda olay zaten bebeğe "sadece anne"'nin bakması değil. O bebeğin "O anne"'nin olması. Anne burda - tabir caizse - şirketin genel müdürü gibi, yani yönetici, idare eden. Herşeyi kendisi yapmıyor olabilir, ama herşeyin nasıl yapılmasını istediğini çok iyi biliyor.

Şirket örneğinden normal hayatlarımıza geri dönersek, ister çalışan anne olun, ister evde oturan anne, hepimiz çocuğumuzun o gün ne yiyeceğine, ne oynamasına, ne zaman uyuyup ne zaman dışarı çıkıp hava alacağına, üstüne yelek giyip giymeyeceğine varasıya ufacık detaylara bile karar veriyoruz. (Burda en az anneler kadar "babalar da" karar veriyor demek isterdim ama çoğunluk bütün bunların anneler tarafından yapıldığına inanıyorum. Aksini iddia eden varsa yorumlarınızı beklerim :)

Günümüz bilgi ve teknoloji dünyasında anne adayı olarak hamile kaldığımız günden itibaren kitaplara, internete dalıyoruz, araştırmalar yapıp blog ve forumları takip ediyoruz. Bilimsel verilerin yanı sıra, pratik bilgileri, kim ne yapmış, kimin çocuğu ne zaman emeklemiş'ine varana kadar instagram dahil tüm sosyal medya hesaplarından takip ediyoruz. Tracy Hogg'undan Dr. Harvey Karp'ına okumadığımız uzman yok. Dolayısıyla gerçek anlamda herşeyi biz yapmasak bile, çağımız anneleri olarak bizler, okuyup araştırarak, herşeyin nasıl yapılması gerektiğini aslında çok iyi biliyoruz.

Bunlar yanında bir de eski usüller hakkında farklı görüşlere sahip 2 gruba ayrılıyoruz. Kimimiz anane yöntemlerine sırt çevirirken, kimimiz "büyüklerin bir bildiği varmış" mottosuyla hareket ediyoruz. Şahsen ben ikinci görüşteyim, "eskilerin" yaptıklarını kulak ardı etmiyorum. Hem zaten allah aşkına Mahallenin En Mutlu Bebeği'ni okuduysan eğer, anneannelerimizin yaptıklarından ne farkı var adamın anlattıklarının? Allahın amerikalı doktoru bebeği uyutma tekniğini 5 adıma oturtmuş, kitap yazmış. Benim annem ömründe o kitabı görmemiştir ama ilk günden bize "bak işte böyle tutucan" diye gösterip Kerem'i kucağında bayıltıveriyordu (uyutuyordu anlamında).

Okuduklarımız, araştırmalarımız ve inandıklarımız ışığında bebeğimizi yetiştirirken haliyle birçok şey görüp geçiriyoruz, tecrübe ediyoruz ve birtakım sonuçlara varıyoruz. Benim için bu sonuçlar genelde "şimdiki aklım olsa..." Şeklinde gün yüzüne çıkıyor.

İşte burası kilit nokta... Şimdiki aklım olsa neler neler yapmam, ama gel gör ki bir tane çocuğum var, ve bahsi geçen zaman çoktan geçtiiii gittiii. Allah başka türlü yazmadıysa Kerem benim bu hayattaki tek ve yegane bebeğim olacağına göre, tecrübelerimi gerçek hayatta uyarlamama imkan ihtimal olmadığına göre.... Gelsin konu komşunun bebeği çocuğu...

İşte bu nedenlerle (sanırım) kendimi tutamıyorum... Hamilelik sürecinden, doğumda hastanede yaşadıklarımıza, doğum operasyonundan doğum sonrası ilk geceye, lohusalıktan evde ağırlanan ilk misafire, ihtiyaç listelerinden "elalemin bilmişliğiyle" ne kadar bunalacağına kadar bin tane konuda fikir beyan ediyorum. Üstelik o anda farkına bile varmadan, uyardığım konulardan birini ben o kişi üzerinde uyguluyorum "bilmişlik!!!"

Bazen bu dürtü o kadar dayanılmaz oluyor ki, birilerini arayıp ahkam kessem diye planlar yapar buluyorum kendimi... Neyseki çoğu zaman kendimi tutuyorum... Tutabiliyor muyum?!

Bu noktada benim en büyük yardımcım, bana en iyi gelen... Efe dememi beklemiyorsunuz değil mi?! Tabiki Blog'um. Bu blogu niye açtım? Aslında olayın bu raddeye varacağını bilmiyordum, aklımdan hiç geçmemişti. Blog açarken ki amacım, doğuran kimsenin ilk günlerini çok net hatırlamamasıydı. Ben zaten depresyondaydım... Bari bebeğimin günlüğünü tutayım, bol bol da fotoğraf koyayım ki, büyüyünce isterse okusun dedim. Hem şehir dışındaki babaanne büyükbaba ve diğer akrabalar da yakından görebilsin istedim an be an gelişmesini. Bu anlattıklarımı yaptım, ve yoğunluğu azalsa da yapmaya devam ediyorum ve iyi ki yapmışım diyorum. Çünkü insan gerçekten unutuyormuş, ve ben de çoğu şeyi unuttum bile. Eski yazı ve videolarımı izledikçe hatırlıyorum, hatırladıkça duygulanıp, "ne zor ama ne de güzel günlermiş, keşke kıymetini daha çok bilebilseymişim" diye gözlerim doluyor.

Fakat hatıralar yanında zaman geçtikçe blogda başka şeylerden de bahsetmeye, yazmaya, paylaşmaya başladım... Çünkü içimdeki dürtüye engel olamadım.

Hamileysen serisi mesela... İçimde tuttuklarımı yazma dürtüsü yüzünden gözüme uyku girmeyen bir gecede ortaya çıktı. Telefonumun notlar'ına yazdım ve ertesi gün yayınladım. Şu an bile bu yazıyı notlara yazıyorum. Çünkü evde bilgisayar açacak vaktim yok ve genelde 3 işi aynı anda yaptığımdan en kolayı aklıma yazmak istediğim birşey gelir gelmez telefona sarılmak. Google hesabımı senkronize ettiğimden bilgisayarı açtığımda emailimden notlarıma girip, kopyala yapıştır yapıp bloga koyup yayınlıyorum yazılarımı. (Mesela bakın, bu detayı bile paylaşma isteğime engel olamadım). O nedenle son yazılarımda özellikle pek resim yok. Resimleri düzenlemekle uğraşacak vaktim yok çünkü malesef. Ama notlarımda Taslak olarak kalan o kadar çok yazı (48tane) başlığı var ki.. Beynimin hızına yetişemiyorum. Ve uykusuzlultan ölsem de, bunun gibi akşamlarda kafamdakini yazmadan gözüme uyku girmiyor.

Bu blog iyi ki var... Yoksa etrafımda arkadaş namına insan kalmazdı herhalde, beni dinlemekten bıkarlardı. Ama bu blogda biliyorum ki, yazılarımı kendi özgür iradenizle okuyor, sıkılıyorsanız yarıda bırakıyor, ama seviyorsanız yorum bırakıyorsunuz. Ve o yorumlar sayesinde ben bir boşluğa konuşmadığımı, yalnız olmadığımı hissediyorum. Burda ufak bir "anneler" dayanışması yaşanıyor, adı sanal ama kendi gerçek arkadaşlıklar kuruluyor. Kim ne derse desin, sosyal medyayı amacınıza uygun kullanıyorsanız, zarar ne demek aksine hayatlarımıza fayda sağlıyor.

Yazımı bitirmenin huzuru içinde, inşallah kafam diğer "taslak"lara kaymadan rahat bir uyku çekerim artık. Sağlıcakla kalın

(Ve buraya kadar okuduysanız... Çok teşekkür ederim 😉)

16 Kasım 2016

Anne sütü'nün sonuna doğru | Emzirmeyi kesmek

Bu yazıyı yazmaya başladığım 6 kasım 2016 günü Kerem tam 10 ay 14 günlük. Yani 10,5 aylık ve ben nerdeyse anne sütümün sonuna geldim. 

Aslında iş için 3 gece 4 gün Almanya seyahatimden dönüşte sütümde bir azalma olduğunu hissetmiştim ama asıl azalma bu hafta oldu. Her öğlen 2 gibi iş yerinde süt sağıyorum. İlk işe başladığımda günde 2 kere sağıyordum ama Almanya dönüşü günde 1'e düştü. Bir süre günde 1 kere sağarak aşağı yukarı hep aynı miktarı çıkarıyordum, 150-160cc gibi. Fakat bu hafta inanılmaz bir şekilde hergün 20cc azaldı. Pazartesi gününe 150cc ile başlamıştım, 140, 120, 100 derken Cuma günü yarım saat sağdım 80cc zor çıktı. 

Bunu itiraf etmek biraz tuhaf, biraz zor ama nasıl üzülüyorum anlatamam.  İlk emzirdiğim günler aklıma geldikçe, bugün hissettiklerime inanamıyorum. Emzirme hikayemi okuyanlar bilir... İlk 3 ay emzirmekten nefret ediyorum diye ağlıyordum. Emzirirken acıdan elimi az ısırmadım, yatakları az dövmedim. 

O günlerde "sütüm kesilse hiç üzülmem, hatta sevinirim" diyordum. Tuzum kuruydu tabi, güldür güldür süt geliyordu. O zamanlar günde 2 paket (140-150cc'lik) ekstra süt çıkarıyordum. Üstelik sadece sağmaya mecbur kaldığım zamanlarda bu kadar çıkıyordu. Biraz daha üzerine düşseydim çok daha fazla süt üretebilirdim ama bir süre sonra sağdığım sütler çok gelmeye başlayınca bari boşu boşuna kendimi yormayayım demiştim. Düşün yani ne bolluk ne bereket. O kadar çok süt vardı ki, süt anne bile olmayı düşünmüştüm. Sonunda olamadım ama bu girişimim sayesinde çok tatlı bir arkadaş kazandım 😊

Gittikçe acılar geçti... Emzirmek dünyanın en kolay şeyi oldu. Kerem'in kilo alımı da iyi olduğu için doğru düzgün yemek yemeye 7 aylık olana kadar başlamamıştı. Nasılsa süt onu doyuruyor diye içim de rahattı. Ne mama, ne yemek, aç emzir, Kerem'in yemeği her daim hazır.

O yüzden şimdi sütümün azalmasına inanamıyorum. Sanki hiç bitmeyecek gibiydi. Zaten 1 yaşına kadar emzirmeyi düşünüyordum ama, benim insiyatifimle değil de kendiliğinden azalınca, sanki bu bana bahşedilen özellik elimden alınıyormuş gibi hissettim sanırım ve iyice kıymete bindi. 

Bir de olayın vicdan azabı boyutu var. Bir annenin bebeğine yetemediği duygusu kadar can acıtan birşey olamaz. Bebeğin aç, memene yapışmış senden süt isterken, o sütün gelmemesi, veya geldiği kadarının O'na yetmemesi bir anneyi o kadar üzer ki, yaşayan bilir sadece. 

Kerem'e hiç mama vermemiştim, ama gün içinde bıraktığım süt yetmediğinde mama takviyesi yaptım bir iki kere. Kerem'in mamayı sevmemesi ve aç olmasına rağmen o biberonu itmesi ne kadar üzücüydü anlatamam. "Hadi annecim, bak bunu içmen lazım, napalım süt yok, elimizde bu var, bu senin karnını doyurucak" diye onu içmeye ikna etmek... Ve bu cümleler eşliğinde göz yaşlarını tutamamak... O senden süt istiyo ama yok ki... Napıcam?! 

Olaya belki fazla duygusal yaklaştım ama elimde değil. Şimdi şimdi biraz daha alıştım duruma... Yazıyı yazmaya başladığımdan beri bir hafta geçti. Zaten yemek yediği için mamaya çok gerek kalmıyor. Artık günde 3 kere anne sütü alıyor. Gece emzirmesini kestiğimden beri sabah uyanınca, ve gece yatmadan emiyor ve günde bir kere sağdığım sütü sabah ilk uykusundan uyanınca biberonla içiyor. Bunun dışında gün içinde mama almıyor. Uykudan uyanınca 80cc sütü içiyor ve yetiyor gibi gözüküyor. Mamayı sadece dışarı gezmeye çıktığımızda yanımıza garanti olsun diye alıyorum. Olur da emzirecek durumda olmazsam, veya emzirsem de süt yetmezse diye.

Hala günde bir kere sağmaya devam ediyorum, gittiği yere kadar. Bir süre sonra eğer sağacak kadar çıkmazsa, sadece sabah ve akşam olmak üzere emzirmeyi planlıyorum. Zaten 1 yaşına geldiğinde inek sütünden muhallebi yemeye de başlayacak. O nedenle öğlen sütünü kaldırmakta sakınca olmaz diye düşünüyorum. 

Planladığım gibi emzirmeyi bir anda kesmeye hazır değilim, bu süreçte bunu anladım. Kerem'den daha fazla ben zorlanacağa benziyorum. O yüzden zamana yaymaya karar verdim. Gittikçe azalıyor zaten, önce sağmayı bırakırım sonra da günde bir kereye düşer ve biter. Zaten çok da uzun süreceğe benzemiyor. Anca 1 yaşını buluruz bence.

Herşeye rağmen çok şükür... 7 ay sadece anne sütüyle beslendi Kerem. Azalsa da nerdeyse 11 aylık oldu ve hala da anne sütü alabiliyor. Bunu yapamayadabilirdim... Çok şükür ki bugüne kadar emzirebildim.
Bu yazıyı okuyup da, benim gibi hissedenleriniz vardır eminim. İster hiç süt verememiş olun, ister hala dolu dolu emziriyor olun, ister benim gibi anne sütünüzün sonuna gelmiş olun... önemli olan bebeklerimizle kurduğumuz bağ. Ve bu bağ, ömür boyu bizim!
 

06 Kasım 2016

Uyku eğitiminin ilk haftası nasıl geçti? | UYKU EĞİTİMİ Yazı Dizisi - 5


1 Kasım 2016, gündüz uykularında aynı uyku eğitimi yöntemini deneyeceğimiz ilk günümüz. Yani kısaca eğitimdeki ilk günümüz diyebilirim. Uyku Eğitimi yazı dizime buradaki linkten ulaşabilirsiniz.


Bebeğin bir rutine sahip olabilmesi için, hergün aşağı yukarı aynı saatlerde aynı şeyi yapması çok önemli. Böylece bir süre sonra bebekte bir beklenti algısı oluşacaktır. Mesela banyodan sonra uyumak gibi.

05 Kasım 2016

Kerem'in uyku eğitimindeki ilk gecesi nasıl geçti? | UYKU EĞİTİMİ Yazı Dizisi - 4



Bu yazıda Kerem’e uyku eğitimine başladığım ilk gece adım adım neler yaptığımdan ve Kerem’in verdiği tepkilerden bahsetmek istiyorum. Sanırım en merak edilen yazı bu olmalı. Uyku Eğitimi yazı dizime buradaki linkten ulaşabilirsiniz.

31 Ekim 2016 Pazartesi akşamı 18.30’da akşam yemeği sofrasından kalktık ve her akşamki gibi salonda oyun oynadık. Birkaç gündür zaten her fırsatta Kerem’e Pazartesi akşamı uyku eğitimine başlayacağımızı, artık kocaman olduğunu ve yatağında kendi kendine uyuyacağını anlatıyordum ama o akşam da gerek yemek sırasında gerek oyun oynarken hep yatağında uyuyacağını, bu akşam kucağa alınmayacağını anlattım. Saat 19.30 gibi, 15dk sonra banyo zamanı olduğunu ve banyodan sonra uyku vakti olduğunu hatırlattım. 19.45'te banyo yaptırdıktan sonra alt değiştirme ünitesinde sırasıyla kuruladım, altını bezledim, kremleyip masaj yaptım, pijamalarını giydirdim, çoraplarını giydirdim ve alıp emzirdim. Eskiden banyo sonrası onu yatağının içine koyardım ve orda giydirirdim. Bu sefer yatağının içine koymamaya dikkat ettim, herşeyi alt değiştirme ünitesinde yaptım. Yerde de yapabilirdim, belki ilerleyen günlerde yere transfer oluruz. 

04 Kasım 2016

Teorik olarak nasıl bir Uyku Eğitimi yöntemi seçtim? | UYKU EĞİTİMİ Yazı dizisi - 3



Öncelikle rutin çok önemli. Kerem 40 günlük olduğundan beri çok güzel bir akşam rutini ve düzenli gündüz uykuları var. Bu bizim avantajımızdı tabiki. 
Hangi yöntemi seçerseniz seçin teorik olarak uyku eğitimine gece uykusuyla başlamak ve gündüz uykularının iyi olduğu bir günün sonunda başlamak en iyisi deniyor.

03 Kasım 2016

Eğitim öncesi son 1 ay ne durumdaydık? | UYKU EĞİTİMİ Yazı dizisi – 2



Bir önceki yazıda anlattığım gibi yaşadığımız uykusuz gecelerden sonra artık bir şey yapmam gerekiyordu. Uyku benim için çok önemliymiş, bunu Kerem'in doğumu ile anladım. 
Kerem’in uykuları özellikle son 2-3 haftadır, yani 9. Ayını bitirip 10. Ayının içine girdiğinden beri iyice kötüleşti. Gündüz uykularında mutlaka 45. dk’da uyanıyor ve tekrar uyutabilmek için kucağa almamız gerekiyordu. Akşam uykularında da yattıktan sonra 30 veya 45 dakika sonra kalkıyor, kucağa alınca hemen uyumaya devam ediyor ama yerine koyana kadar 15dk geçiyordu.

02 Kasım 2016

Uyku eğitimine başlamaya nasıl karar verdim? | UYKU EĞİTİMİ Yazı dizisi – 1



Bu yazı Uyku Eğitimi’ne nasıl karar verdiğimi, ve karar verirken ki gerekçelerimi anlatıyor. Detaylar diğer yazılarda devam edecek. Uyku Eğitimi yazı dizime buradaki linkten ulaşabilirsiniz.

Kerem doğduğundan beri kucakta uyuyor diyebilirim. İlk haftalarda zaten günün çoğunu uyuyarak geçirdiği için çoğu zaman emerken uyuyakalıyordu ve onu zorla uyandırıp emmesine devam ettirtmeye çalışıyordum. Tabi ki hiçbir zaman uyandırmayı başaramadım :)